“Böbrek Hastalıkları Sessizce İlerliyor: Erken Teşhis İçin Sistemli Denetim Hayat Kurtarıyor”
Her yıl mart ayının ikinci Perşembesinde kutlanan Dünya Böbrek Günü kapsamında değerli açıklamalarda bulunan, İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Gülçin Kantarcı, böbrek sıhhatinin bedenin genel işleyişi için kritik bir değere sahip olmasına rağmen kâfi ihtimamın gösterilmediğini söyledi. Her yaşın sorunu olan böbrek hastalıklarının, obezite, diyabet üzere hastalıkların artışına paralel olarak daha da ehemmiyet kazandığına işaret eden Prof. Dr. Kantarcı, “Böbrek hastalıkları çoklukla belirti vermeden ilerler. Bu nedenle tertipli denetimler hayati değer taşır” dedi.
Toplumlara nazaran değişmekle birlikte, her 10 şahıstan 1’inde böbrek hastalığının görüldüğünü söyleyen Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri, İç Hastalıkları, Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Gülçin Kantarcı, ülkemizde de diyabetteki artışa paralel olarak böbrek hastalıklarının yaygınlaştığını söyledi. “Dünya Böbrek Günü’nün bu yılki sloganının da toplumu böbreklerini denetim etmeye yönlendirebilmek amacıyla “Böbrekleriniz âlâ mi?” olduğunu belirten Prof. Dr. Kantarcı, Dünya Böbrek Günü hasebiyle kıymetli açıklamalarda bulundu.
“SIVI TÜKETİMİ BÖBREK SIHHATİ İÇİN ŞART”
Böbrek sıhhatini muhafazanın en kıymetli yollarından birinin kâfi sıvı tüketmek olduğunu belirten Prof. Dr. Kantarcı, “Vücudumuzdaki toksinleri atabilmek ve obeziteyi engellemek için sıvı tüketmemiz gerekir. Obezite, böbrek sıhhatini olumsuz etkileyen kıymetli bir faktördür. Ayrıyeten, ilaç kullanan bireylerde ilacın atılması gereken atıklarının bedenden atılması için sıvı tüketmek gereklidir. Günde en az yarım litre su içmek böbreklerin toksinleri atması ve düzgün çalışması için gereklidir. Ülkü olarak, kilo başına 30 ml su tüketilmesi önerilir” diye konuştu.
“HER YAŞIN HASTALIĞI”
Böbrek hastalıklarının her yaşta ortaya çıkabileceğini lakin yaş ilerledikçe riskin arttığını belirten Prof. Dr. Kantarcı, hastalıkla ilgili risk faktörleriyle ilgili şu bilgileri verdi: “İnsülin direnci ve fazla kilo ile yakın münasebet içinde olan tip 2 diyabet en yaygın sebeplerden. Ayrıyeten, böbrek yetmezliğine yol açan birtakım genetik hastalıklar da risk oluşturabiliyor. Bilhassa genetik kaynaklı hastalıklar, yeni doğan periyodundan itibaren ortaya çıkabilir. Sigara kullanımı ise bu faktörlerle birleşerek böbrek hastalığını tetikler ve idrarla protein kaybına neden olur. Ayrıyeten vaktinde fark edilmemiş yahut gereğince tedavi edilmemiş böbrek taşları da hastalığın kıymetli nedenlerinden biridir. Böbreklerin süzme gücü yaşla birlikte azaldığı için böbrek yetmezliği riski de artar.”
TESADÜFEN FARK EDİLİYOR
Böbrek hastalıklarının çoklukla belirti vermeden ilerlediğini ve ileri evreye gelene kadar fark edilmediğini belirten Prof. Dr. Kantarcı, “Diğer organ yetmezliklerinden farklı olarak, böbrek yetmezliği ekseriyetle ileri evreye gelene kadar fark edilmez. Böbrek hastalığı ekseriyetle diğer bir sıhhat sorunu araştırılırken tesadüfen tespit edilir.” Diye konuştu.
DÜZENLİ DENETİM EDİLMELİ
Belirtilerin geç ortaya çıkmasının bilhassa kronik hastalıkları olan şahısların yıllık takiplerini daha da değer kazandığını hatırlatan Prof. Dr. Kantarcı, sözlerine şöyle devam etti: “Ayrıca, uzun süren enfeksiyonlar ve bu enfeksiyonlar için kullanılan tedaviler de böbrekleri etkileyebilir. Tomografi, anjiyografi üzere ilaçlı görüntüleme metotları sonrası böbrek yetmezliği gelişebilir. Bu nedenle sistemli denetim koşul. Diyabet, yüksek tansiyon, kalp yetmezliği yahut kanser tedavisi gören şahısların yılda en az bir defa böbrek taraması yaptırması gerekir. Tam idrar analizi ve serum kreatinin ölçümü üzere kolay testlerle böbrek sıhhati takip edilebilir. Bu testler, aile sıhhati merkezlerinde kolay kolay yapılabilir.”
İLERİ EVRE BÖBREK YETMEZLİĞİNDE EN ÜLKÜ TEDAVİ ORGAN NAKLİ
İleri evre böbrek yetmezliği tedavisinde diyaliz ve böbrek naklinin esas seçenekler olduğunu belirten Prof. Dr. Kantarcı, tedaviyle ilgili şu bilgileri verdi: “Hemodiyaliz ve periton diyalizi, böbrek işlevlerinin bir kısmını yerine getirirken, böbrek nakli tüm işlevleri geri kazandırır. Hemodiyalizde, kan, bir aygıt aracılığıyla bedenden alınır, temizlenir ve tekrar hastaya geri verilir. Periton diyalizde ise hastanın karın boşluğuna özel bir sıvı verilir, bu sıvı bir müddet bekletildikten sonra atıklarla birlikte geri alınır. Karın yapısına ve beden hacmine nazaran sıvı ölçüsü ayarlanır. En ülkü tedavi yolu böbrek naklidir, lakin uygun donör bulunana kadar diyaliz hayat kurtarıcı bir rol oynar.”
ORGAN BAĞIŞI ORANLARI ARTIRILMALI
Türkiye’de kadavra bağışının artırılması gerektiğine dikkat çeken Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Gülçin Kantarcı, kelamlarını şöyle tamamladı: “Nakil için canlı donörlerden yahut kadavra bağışından alınan böbrekler kullanılabilir. Ülkemizde de kadavra bağışı artırılmalı. Herkesin bir gün organa gereksinimi olabilir. Bu nedenle organ bağışı konusunda toplumsal bilinçlenmeye daha fazla kıymet verilmelidir.”
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı